27 Ağustos 2015 Perşembe

Rulet-i Halliye

Yazmak bir kabiliyet ve "halet-i ruhiyye" işidir.

Eğer yoksa bunlardan "herhangi" birisi,


                                                            Yapılan ancak ve ancak kalemle "boş" kağıtların ırzına geçmek olur!
                      Ve ırza geçmek çoğu "insan evladı" tarafından hoş karşılanan bir vaziyet değildir.

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Kulüpten Notlar (Gecenin Karanlığındaki Varlık)

İnsanlar!
Bizler! 
Küçük dünyamızın içindeki büyük benliklerimiz ve hiç doymayan açlığımızla mutsuzluk içine çökmüş olan ruhumuzu ufak tefek güzelliklerle çok iyiye yormaya çalışan çaresiz ırk! Her gününü ayrı bir eziyet haline getiren bu yaşamdan kaçmayı beceremeyen ama hiçbir zaman da o yaşamın içine giremeyen giremeyecek olan hep bir eksikliği gören o eksikliği tamamlamak için arayan arayan arayan ama sonunda hep bulamayan bizler! Karanlığı aydınlıktan daha çok sevdiğini haykıran ama aslında en çok korktuğumuz şeyin karanlık olduğunu içten içe bilen ezilmiş kitleler! Ne yazıktır ki çoğunlukta olduğunu fark etmeden özel olduğunu hisseden fakat koca dünyada dişliler arasındaki ufak bir pislikten öteye gidemeyen ruh kırıntıları olan bizler! Doğumumuzdan beri yavaş yavaş çürüyen bedenimizi biraz daha canlı tutabilmek için kahırlar çeken uğraşlar veren sonuç alamadıkça daha da uğraşan ve aslında yaşlanmak denilen şeyin güzelliğini göremeyen sadece korkan, utanan, sakınan bizler!  Irkımızın dilimizin dinimizin rengimizin hiçbir önemi yok aslında çünkü hepimiz aynı yerden geliyoruz aynı kitabın farklı bölümleri gibiyiz sadece ve sadece birlikte olduğumuzda bir bütünü oluşturabiliyoruz ve fakat birliktelik denilen şeyi de hep kendimize yontarak istiyoruz ne gariptir ki! Bizler açlıkla terbiye edilen bir hayvandan daha saldırgan, susuzluktan kuruyan bir bitkiden daha berbat haldeki yok olmaya mahkum ölümlü bizler! 

Bütün çabamız var olma telaşında kendini kanıtlamanın verdiği hazzı alabilmek olan hazzın doruklarının ne kadar yüksek olduğunu anlamayan, anlayamayan sadece oraya ulaşmayı isteyen ve hiç ulaşamayan aç kurtlar yani bizler! Her birimiz kendimizi dünyanın merkezine koyarken merkez kimden tarafa daha yakın diye düşünen ve içten içe yanımızdakini kıskanan öfke duyan nefret saçan her şeyi berbat etmeye güzelleştirmekten daha yakın olan bizler yani insanoğulları ve insankızları uyanmak için çabalamayın boşuna çünkü yattığınız şey uyku değil hayatınızın tam içi ve hiçbir kuvvet sizi bu bataklıktan kurtaramayacak hepiniz, hepimiz bu bataklığın içinde saplanmış birer ağaç parçası gibi yavaş yavaş dibe doğru çöküp yok olacağız!

20 Ağustos 2015 Perşembe

Kardeşim

  Bir tabut... İçinde daha yirmisinde kardeşim... Vatan sağ olsun diye kendisi ölmüş...Annem babam iki üç metre ileride birbirlerine dayanmış zor duruyorlar... Ağıtları, hıçkırıkları sanki içimde yankılanıyor... Ağlıyorum... Ağlıyorum... Ağlıyorum... Ama yetmiyor sanki...Avazım çıktığı kadar bağırıyorum, duyan yok... O an yanıp kül olmak istiyorum. Anneme bakıyorum. Annem ölmüş... O yüz ifadesi ile yaşaması mümkün değil... Anneme ağlıyorum. Babama, kız kardeşime, halama, teyzeme, dayıma bakıyorum... Kavruluyor yüreğim...Kardeşim... Sen yoksan vatan bize nasıl sağ olur? Vatansızım artık...Bulunsun iki metre toprak, örtsünler üzerimi hemen oracıkta... Sensiz biz olamayız...Aynı evde, aynı odada uyuyamayacaksak bundan sonra, sevdiğin kızı bana anlatamayacaksan, Annem kızdığında birbirimizi teselli edemeyeceksek, nasıl tam oluruz... Yok yok... Vatansızım... İçimde yanan bu ateşle hiçbir sınır tutamaz beni...Vatan sağ olmasın kardeşim sen yoksan, ben yoksam... Benim vatanım önce ailem... Seninle birlikte kaybettim ben toprağımı...Vatansızım...
 Yukarıda okuduklarınız "Benim kardeşim şehit olsaydı neler hissederdim"in kısa bir özeti. Gözlerimi kapadığımda aklıma gelen ilk sahne.Düşünmesi, yazması bile insanı mahvederken, evlerine ölümün ateşi düşmüş insanlar ne haldedir acaba. Aklım, yüreğim almıyor bu acıyı. Yıllardır ölüyoruz biz. Yıllardır kaç aile "vatansız"kaldı. Yok kardeşim. Biz artık ölmek istemiyoruz. Artık başımız, vatanımız sağ olsun demek istemiyoruz. Biz artık barış istiyoruz...

13 Ağustos 2015 Perşembe

Aklımdaki Sorular

   Her şey o ilk soruyu sormamla başladı: Niçin buradaydım? Neden varım? Nasıl var oldum?... Daha yüzlerce soru... Yalnızca yeyip, içip, oturup, uyuyup, evlenip, yaşlanıp ve toprak olmak için burada bulunacağıma inanmıyorum. Bir görevim, bir misyonum olmalı! İnandığım değerler uğruna çabalamalı, hatta gerekirse savaşmalıyım! Peki ya ikinci önemli soru: Ya inandığım değerler doğru değilse, ya yanılıyorsam? İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer.İnandığım değerlerin en doğru şey olduğunu düşündüğüm bir zamanda bir dost eli ile yanlışımdan dönme fırsatı yakaladım. Benim için aydınlanma o tarih itibari ile başlamıştı. Daha çok sorguluyor, daha çok okuyor, daha da önemlisi aklımı, emanet ettiğim o pis ellerden geri alıyordum. Ama bu yetmezdi. Sadece kendimi yetiştirmem, öğrendiklerimin bende kalması olmazdı. Girdiğim derslerde, öğrencilerime, hocalarıma, beraber yemek yediğim, aynı tastan su içtiğim arkadaşlarıma da anlatmam gerekirdi. En çok sevindiğim şey ise, anlattıklarım sayesinde bir kaç kişi de olsa, insanları kazanmış olmamdır. Yanlış anlaşılmasın! Benim gibi düşünen insanlar kazanmaktan bahsetmiyorum. Soru soran, akleden insanlar kazanmaktan bahsediyorum.Öğretmen olmak, birilerine bir şeyler anlatmak çok güzel. Ama asıl güzel olan, okulun ilk günü anlamsızca sırasında oturan o çocuğun, dönem sonunda okuyan, niçin orada olduğunu bilen, her hali ile teşekkür edercesine sizi, sizin silahınızla, akıl ile köşeye sıkıştırmaya çalışan evlatlar, kardeşler yetiştirmektir. Öğretmen olan arkadaşlara naçizane tavsiyem, bırakın ezberlenmiş cümleleri. Önce kendiniz için soru sorun, cevabınızı zaten yetiştirdiğiniz evlatlardan alacaksınız...

11 Ağustos 2015 Salı

Gece Dertlenenlere...

   Her dert geceyi bekler ortaya çıkmak için. Göğü kaplayan o kapkara örtü yüreğimizi de örter sanki. Aydınlıkta aklına gelmeyen tüm sorunlar gecenin sisi ile birlikte bir bir sıralanır zihninde. Nereye gideceğini, ne düşüneceğini bilemezsin. Sonsuz bir korku sarar içini. Sanki hiç sabah olmayacak, gün doğmayacakmış gibi gelir insana. Döner durursun..Ne olacak, nasıl olacak diye düşünmekten diken olur batar o her gün üzerinde mışıl mışıl uyuduğun yumuşacık döşek. Ama üzülme. Normaldir dertlenmek, tasalanmak. Bil ki yalnız değilsindir. Seninle aynı vakitler kim bilir kaç kişi aynı kederle gözlerini tavana dikmiş, olmayan sabahı bekler. Tam da böyle hissettiğin bir anda şöyle yap: gözlerini kapa ve derin bir nefes al. Yaşadığını hisset ve şükret. Sevdiğin insanların gülen yüzlerini düşün. Onlar hala yanındaysa bir şükür de onun için et. Sonra, sonra en güzel ana sıra gelir. Yanında boylu boyunca uzanmış sevdiğini kolların uyuşana kadar kucakla. Artık pencereye doğru bakabilirsin. Gün ışımaya başlamıştır. Olmaz sandığın sabah, sevdiğinin kollarında, sevdiklerinin yüzü gözünün önündeyken oluvermiştir işte. Gece yalnız geçirilmez, karanlıktan yalnız çıkılmaz aydınlığa. Yolunu ararken, elini tutacağın bir yoldaşın olacak yanında...