8 Şubat 2016 Pazartesi

Bu Ülkede Yapılacak En Büyük Aptallık “Okumaktır”! (İyi de Neden?)


Bu sözü son birkaç yılda pek çok kez söylemeye başladım. Hatta söylemekle yetinmeyip iliklerime kadar hissetmeye başladım desem yeridir. Bunu söylerken okuyamadığımdan değil bizzat okumak denilen şeyin tam içinde yer aldığım için söylüyor ve hissediyorum. Şöyle ki 21 yıllık eğitilme hayatım, 9 yıldır süren akademik hayatım ve 5 yıldır devam eden öğreticilik hayatım içinde gördüğüm en net doğru maalesef ki bizim ülkemizde bu! Okursan üzülürsün, çile çekersin, ezilirsin ve çok çaba sarf edip karşılığında nadiren bir şeyler alırsın.

Bu eğitim sistemine bir eleştiri yazısı değildir çünkü böyle bir eleştiriyi yapabilmek için sistemli bir eğitimin olması lazım ülkemizde ama maalesef ki yıllardır böyle bir sistem yok ve ne yazık ki son on sene içinde bu daha da beter hale getirilerek resmen bir kısır döngüye sokuldu insanlar.  Burada genel bir eleştiri yapmak yerine başımdan geçen bazı olaylar ışığında aslında bir şeyleri açıklamak daha aydınlatıcı olacaktır, sondan başlayalım.

Ben bir doktora öğrencisi olarak aynı zamanda ikinci bir üniversitede farklı bir bölüm daha okumaktaydım. Okumaktaydım diyorum çünkü sistemin en berbat çarklarından birisi olan YÖK sağ olsun yine öğrenciyi düşünür bir uygulama gerçekleştirerek iki üniversitede okuyan öğrenciden harç alınacak gibi süper sivri bir fikri kanunlaştırmış ve bizim önümüze sıcacık sunmuş. Böyle olunca da 2 yıldır parasızlıktan kayıt yenileyemediğim ikinci üniversitemden kaydımı sildirmek zorunda kaldım, he derseniz ki kaydı sildirdin de harç ödemekten kurtuldun mu? Tabi ki hayır yine giren bize girdi tabi ki!

Bu olaydan daha bir hafta öncesinde ise malum doktora yapıyoruz güya akademisyen olacağız ya bir araştırma görevlisi kadrosuna başvuru yaptım. Kütahya Dumlupınar Üniversitesine. Sonuçları bekledik falan filan sonra açıklandı o da ne listede adım dahi yok halbuki başvuru şartlarının hepsini taşıyorum. Neden yok peki listede adım hemen söyleyeyim özel şartlardan bir tanesi “halk edebiyatı alanında yüksek lisans yapmış olmak” peki ben ne yaptım ben de bu alanda yüksek lisans yaptım ama neden kabul görmedim? Çünkü bizim okulumuz genel bir yüksek lisans diploması verdiği için yani Türk dili ve edebiyatı alanından yüksek lisans mezunu olduğum için. Peki Türkiye’de kaç tane halk edebiyatı yüksek lisans programı var? Benim bildiğim kadarıyla sıfır. Eee buraya başvurup sıralamaya girenler nasıl girdi peki? Orasını aşağıda daha farklı bir örnekte açıklayacağım.

Yaklaşık 5 ay önce yine bir araştırma görevlisi kadrosu ilanına başvuru yapan ben (Hiç akıllanmayan hala salak gibi şansını deneyen ben) Başkent Üniversitesine doğru yola çıktım. Tam Bursa’da aldığım bir haber sonrası Başkent Üniversitesinin bölüm başkanını telefonla aradım ve aramızda bir konuşma geçti. Konuşmanın özeti şöyleydi:

Ben: Merhaba hocam ben Balıkesir’den sınav için geliyorum sıralamada ilk sıradayım.

Hoca: Merhaba, senin şu anki durumun nedir eğitim aşamasında?

Ben: Doktora tez dönemindeyim hocam daha yeni yeterliliği verdim.

Hoca: Hmmm biz daha çok yeni mezun olmuş ya da yüksek lisans yapan birini arıyoruz aslında ama yine gel şansını bir dene istersen. (Bunun açıklaması şu demek kardeş sen bizim kullanabileceğimiz seviyeyi geçmişsin, sen bir iki sene burada bizim emrimizde ya çalışırsın ya çalışmazsın sonra Allah muhafaza yrd. doç. Falan olursun o yüzden hiiiiç ümitlenme) (İşte bunlar hep tecrübe)

Peki bu Başkent Üniversitesinin ilan şartlarında böyle bir şey var mıydı? Yani yüksek lisans yapıyor olmak gibi bir şart tabii ki yok! Lisansüstü eğitim yapıyor olmak var eee yüksek lisans lisansüstü eğitim de doktora ne üstü eğitim diye sordum tabi kendi kendime.

Yaklaşık 2 sene önce yine bir araştırma görevlisi ilanı başvurusu bu sefer Akdeniz Üniversitesi. İlan açıklandı şartları okuduktan sonra dedim ki yahu boşuna bu kadar yazmışsınız keşke adımı soyadımı yazıp beni isteseydiniz. Çünkü bütün özellikler bizzat beni tarif ediyor. TDE lisans mezunu olmak, Halk edebiyatı alanında yüksek lisans yapmış olmak aynı alanda doktora yapıyor olmak. Peh peh peh! Neyse yaptık tabi başvuruyu sonuçlar açıklandı falan o da ne yine listede adım yok. Neden yukarıda Kütahya için nedense işte o yüzden! Ben tabi durur muyum hemen aradım bölüm başkanını, aramızda geçen konuşma şöyle:

Ben: Hocam merhaba, ben ilanınıza başvurdum bütün şartları yerine getirmeme rağmen listede adım yok neden?

Hoca: Senin mezuniyetin nedir?

Ben: Lisans TDE yüksek lisans halk edebiyatı ama diploma TDE olarak geçiyor şu anda da doktora seviyesindeyim.

Hoca: aaaa ama olmaz biz yüksek lisansta halk edebiyatı mezunu arıyoruz.

Ben: Hocam öz geçmişime bakarsanız çalıştığım alan ve tez konusu zaten halk edebiyatı.

Hoca: Mezun olarak halk edebiyatı olmalı.

Ben: Peki hocam Türkiye’de kaç tane üniversitede halk edebiyatı yüksek lisans diploması veren okul var?

Hoca: Benim bildiğim hiç yok!

Ben: Anladım hocam size iyi günler!

Buradan anlamamız gereken ise be hey salak adam sen kimsin ki benim kimi buraya alacağıma karışıyorsun? Yoksa yok ben istersem istediğimi alırım. Sen git ötede kumda oyna hadi yavrum evladım!
Son bir örnekle bu bahsi kapatalım. Malum gelişmiş ülkelerde okuyan insanlara hele hele normal bir eğitim seviyesinin üstüne çıkan insanlara okumaları için yardımlar yapılır, burslar verilir, teşvikler sunulur. Peki bizde nasıldır bu işler? Ben yine kendimden örnek vereyim. Malum ülkemizde bilimle ilgilenmesi gereken bir kurum var TÜBİTAK. Hani şu başına hayvanat bahçesi müdürünün getirildiği enfes kurum heh işte o senede 2 defa burs verir benim gibi okuyacağım diye direnen salaklara. Ama ne hikmetse bu burslar hep sayısal bilimlere de bizim gibi sosyal bilimlere pek eğilmezler ama işte vermedik dememek içinde üç beş bir şey atarlar. Neyse benim meselem bunun ötesinde burs başvurusu kısmında. Burada bir başvuru süreci var evlere şenlik. Para verecekler ya bize istiyorlar ki aynı anda yetim, öksüz olalım, yatalak kalıp açlıktan ayakkabı kemirelim artık ölmek üzereyken lütfedip yardıma koşsunlar. Gerçi aynı şey çoğu burs başvurusu için geçerli ya neyse. Ben yüksek lisansa başladığım günden bugüne kadar her sene bu bursa başvurdum peki çıktı mı tabi ki hayır. Peki neden? Nedeni sayısal bilimlere verilen 1000 kontenjanın yanında bize verilen 10 kontenjan yüzünden.  Aman alıştık zaten az parayla yaşamaya sıkıntı yok paralarını alıp ayakkabı kutularına koysunlar benden daha muhtaç olan gözü aç herifler var memlekette zaten! (Bu ülkede okuyacaksan da önce arkadan sağlam bir dayı alacaksın öyle tek başına Köroğlu musun lan sen diye yüzüne yüzüne çarparlar tokadı haberin olmaz) 

Sonuç olarak bunca örnek bunca laf neden edildi. Bunun nedeni şu eğitim sistemimizin şu anda en üst seviyesi olan doktora kısmında bulunan bir şahıs olarak (Ki bu durumu hiçbir zaman övünme amacı için kullanmamışımdır çünkü övünülecek bir yanı yok insanların gözünde neden çünkü okuyorsun okuyorsun hala bir baltaya sap olamadın şeklinde bakıyorlar malum) bu ülkede okumak gerçekten en büyük aptallıktır. Bunu en iyi şekilde uzun zamandır yaşayan biri olarak söylüyorum bunu çevremdekilere de söylüyorum öğrencilerime de. Peki ne diye hala devam ediyorsun diyecek olursanız, ben artık freni patlamış kamyon gibiyim duramıyorum bir yerlere toslamadan da duracağım yok o yüzden kopmuş gidiyorum.

Siz iyisi mi okumak ya da çocuklarınızı okutmak yerine gidin onları bi ajansa falan yazdırın ya da ne bileyim salak yarışmalara gönderin, olmadı sansasyonel bir olayın içine atın biraz düşünün mutlaka okumaktan daha iyisini bulursunuz nihayetinde okuyanların hali ortada. Ne zaman bu lafı söylesem aklıma hep Şener Şen’in oynadığı “Namuslu” filmi gelir. Orada geçen şu sahne https://www.youtube.com/watch?v=65RmQYcCTA8 ülkede yıllardır hiçbir şeyin değişmediğinin kanıtı gibidir!

Saygılarımla efenim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder