Bu sözü son birkaç yılda pek çok
kez söylemeye başladım. Hatta söylemekle yetinmeyip iliklerime kadar hissetmeye
başladım desem yeridir. Bunu söylerken okuyamadığımdan değil bizzat okumak
denilen şeyin tam içinde yer aldığım için söylüyor ve hissediyorum. Şöyle ki 21
yıllık eğitilme hayatım, 9 yıldır süren akademik hayatım ve 5 yıldır devam eden
öğreticilik hayatım içinde gördüğüm en net doğru maalesef ki bizim ülkemizde
bu! Okursan üzülürsün, çile çekersin, ezilirsin ve çok çaba sarf edip
karşılığında nadiren bir şeyler alırsın.
Bu eğitim sistemine bir eleştiri
yazısı değildir çünkü böyle bir eleştiriyi yapabilmek için sistemli bir
eğitimin olması lazım ülkemizde ama maalesef ki yıllardır böyle bir sistem yok
ve ne yazık ki son on sene içinde bu daha da beter hale getirilerek resmen bir
kısır döngüye sokuldu insanlar. Burada
genel bir eleştiri yapmak yerine başımdan geçen bazı olaylar ışığında aslında
bir şeyleri açıklamak daha aydınlatıcı olacaktır, sondan başlayalım.
Ben bir doktora öğrencisi olarak
aynı zamanda ikinci bir üniversitede farklı bir bölüm daha okumaktaydım.
Okumaktaydım diyorum çünkü sistemin en berbat çarklarından birisi olan YÖK sağ
olsun yine öğrenciyi düşünür bir uygulama gerçekleştirerek iki üniversitede
okuyan öğrenciden harç alınacak gibi süper sivri bir fikri kanunlaştırmış ve
bizim önümüze sıcacık sunmuş. Böyle olunca da 2 yıldır parasızlıktan kayıt
yenileyemediğim ikinci üniversitemden kaydımı sildirmek zorunda kaldım, he
derseniz ki kaydı sildirdin de harç ödemekten kurtuldun mu? Tabi ki hayır yine
giren bize girdi tabi ki!
Bu olaydan daha bir hafta
öncesinde ise malum doktora yapıyoruz güya akademisyen olacağız ya bir
araştırma görevlisi kadrosuna başvuru yaptım. Kütahya Dumlupınar Üniversitesine.
Sonuçları bekledik falan filan sonra açıklandı o da ne listede adım dahi yok
halbuki başvuru şartlarının hepsini taşıyorum. Neden yok peki listede adım
hemen söyleyeyim özel şartlardan bir tanesi “halk edebiyatı alanında yüksek
lisans yapmış olmak” peki ben ne yaptım ben de bu alanda yüksek lisans yaptım
ama neden kabul görmedim? Çünkü bizim okulumuz genel bir yüksek lisans
diploması verdiği için yani Türk dili ve edebiyatı alanından yüksek lisans
mezunu olduğum için. Peki Türkiye’de kaç tane halk edebiyatı yüksek lisans programı
var? Benim bildiğim kadarıyla sıfır. Eee buraya başvurup sıralamaya girenler
nasıl girdi peki? Orasını aşağıda daha farklı bir örnekte açıklayacağım.
Yaklaşık 5 ay önce yine bir
araştırma görevlisi kadrosu ilanına başvuru yapan ben (Hiç akıllanmayan hala
salak gibi şansını deneyen ben) Başkent Üniversitesine doğru yola çıktım. Tam
Bursa’da aldığım bir haber sonrası Başkent Üniversitesinin bölüm başkanını
telefonla aradım ve aramızda bir konuşma geçti. Konuşmanın özeti şöyleydi:
Ben: Merhaba hocam ben Balıkesir’den
sınav için geliyorum sıralamada ilk sıradayım.
Hoca: Merhaba, senin şu anki
durumun nedir eğitim aşamasında?
Ben: Doktora tez dönemindeyim
hocam daha yeni yeterliliği verdim.
Hoca: Hmmm biz daha çok yeni
mezun olmuş ya da yüksek lisans yapan birini arıyoruz aslında ama yine gel
şansını bir dene istersen. (Bunun açıklaması şu demek kardeş sen bizim
kullanabileceğimiz seviyeyi geçmişsin, sen bir iki sene burada bizim emrimizde
ya çalışırsın ya çalışmazsın sonra Allah muhafaza yrd. doç. Falan olursun o
yüzden hiiiiç ümitlenme) (İşte bunlar hep tecrübe)
Peki bu Başkent Üniversitesinin
ilan şartlarında böyle bir şey var mıydı? Yani yüksek lisans yapıyor olmak gibi
bir şart tabii ki yok! Lisansüstü eğitim yapıyor olmak var eee yüksek lisans
lisansüstü eğitim de doktora ne üstü eğitim diye sordum tabi kendi kendime.
Yaklaşık 2 sene önce yine bir
araştırma görevlisi ilanı başvurusu bu sefer Akdeniz Üniversitesi. İlan açıklandı
şartları okuduktan sonra dedim ki yahu boşuna bu kadar yazmışsınız keşke adımı
soyadımı yazıp beni isteseydiniz. Çünkü bütün özellikler bizzat beni tarif
ediyor. TDE lisans mezunu olmak, Halk edebiyatı alanında yüksek lisans yapmış
olmak aynı alanda doktora yapıyor olmak. Peh peh peh! Neyse yaptık tabi
başvuruyu sonuçlar açıklandı falan o da ne yine listede adım yok. Neden
yukarıda Kütahya için nedense işte o yüzden! Ben tabi durur muyum hemen aradım
bölüm başkanını, aramızda geçen konuşma şöyle:
Ben: Hocam merhaba, ben ilanınıza
başvurdum bütün şartları yerine getirmeme rağmen listede adım yok neden?
Hoca: Senin mezuniyetin nedir?
Ben: Lisans TDE yüksek lisans
halk edebiyatı ama diploma TDE olarak geçiyor şu anda da doktora
seviyesindeyim.
Hoca: aaaa ama olmaz biz yüksek
lisansta halk edebiyatı mezunu arıyoruz.
Ben: Hocam öz geçmişime bakarsanız
çalıştığım alan ve tez konusu zaten halk edebiyatı.
Hoca: Mezun olarak halk edebiyatı
olmalı.
Ben: Peki hocam Türkiye’de kaç
tane üniversitede halk edebiyatı yüksek lisans diploması veren okul var?
Hoca: Benim bildiğim hiç yok!
Ben: Anladım hocam size iyi
günler!
Buradan anlamamız gereken ise be
hey salak adam sen kimsin ki benim kimi buraya alacağıma karışıyorsun? Yoksa yok
ben istersem istediğimi alırım. Sen git ötede kumda oyna hadi yavrum evladım!
Son bir örnekle bu bahsi
kapatalım. Malum gelişmiş ülkelerde okuyan insanlara hele hele normal bir
eğitim seviyesinin üstüne çıkan insanlara okumaları için yardımlar yapılır, burslar
verilir, teşvikler sunulur. Peki bizde nasıldır bu işler? Ben yine kendimden
örnek vereyim. Malum ülkemizde bilimle ilgilenmesi gereken bir kurum var
TÜBİTAK. Hani şu başına hayvanat bahçesi müdürünün getirildiği enfes kurum heh
işte o senede 2 defa burs verir benim gibi okuyacağım diye direnen salaklara.
Ama ne hikmetse bu burslar hep sayısal bilimlere de bizim gibi sosyal bilimlere
pek eğilmezler ama işte vermedik dememek içinde üç beş bir şey atarlar. Neyse
benim meselem bunun ötesinde burs başvurusu kısmında. Burada bir başvuru süreci
var evlere şenlik. Para verecekler ya bize istiyorlar ki aynı anda yetim, öksüz
olalım, yatalak kalıp açlıktan ayakkabı kemirelim artık ölmek üzereyken
lütfedip yardıma koşsunlar. Gerçi aynı şey çoğu burs başvurusu için geçerli ya
neyse. Ben yüksek lisansa başladığım günden bugüne kadar her sene bu bursa
başvurdum peki çıktı mı tabi ki hayır. Peki neden? Nedeni sayısal bilimlere
verilen 1000 kontenjanın yanında bize verilen 10 kontenjan yüzünden. Aman alıştık zaten az parayla yaşamaya sıkıntı
yok paralarını alıp ayakkabı kutularına koysunlar benden daha muhtaç olan gözü
aç herifler var memlekette zaten! (Bu ülkede okuyacaksan da önce arkadan sağlam bir dayı alacaksın öyle tek başına Köroğlu musun lan sen diye yüzüne yüzüne çarparlar tokadı haberin olmaz)
Sonuç olarak bunca örnek bunca
laf neden edildi. Bunun nedeni şu eğitim sistemimizin şu anda en üst seviyesi
olan doktora kısmında bulunan bir şahıs olarak (Ki bu durumu hiçbir zaman
övünme amacı için kullanmamışımdır çünkü övünülecek bir yanı yok insanların
gözünde neden çünkü okuyorsun okuyorsun hala bir baltaya sap olamadın şeklinde
bakıyorlar malum) bu ülkede okumak gerçekten en büyük aptallıktır. Bunu en iyi
şekilde uzun zamandır yaşayan biri olarak söylüyorum bunu çevremdekilere de
söylüyorum öğrencilerime de. Peki ne diye hala devam ediyorsun diyecek
olursanız, ben artık freni patlamış kamyon gibiyim duramıyorum bir yerlere
toslamadan da duracağım yok o yüzden kopmuş gidiyorum.
Siz iyisi mi okumak ya da
çocuklarınızı okutmak yerine gidin onları bi ajansa falan yazdırın ya da ne
bileyim salak yarışmalara gönderin, olmadı sansasyonel bir olayın içine atın
biraz düşünün mutlaka okumaktan daha iyisini bulursunuz nihayetinde okuyanların
hali ortada. Ne zaman bu lafı söylesem aklıma hep Şener Şen’in oynadığı “Namuslu”
filmi gelir. Orada geçen şu sahne https://www.youtube.com/watch?v=65RmQYcCTA8 ülkede yıllardır hiçbir şeyin değişmediğinin kanıtı gibidir!
Saygılarımla efenim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder