13 Ağustos 2015 Perşembe

Aklımdaki Sorular

   Her şey o ilk soruyu sormamla başladı: Niçin buradaydım? Neden varım? Nasıl var oldum?... Daha yüzlerce soru... Yalnızca yeyip, içip, oturup, uyuyup, evlenip, yaşlanıp ve toprak olmak için burada bulunacağıma inanmıyorum. Bir görevim, bir misyonum olmalı! İnandığım değerler uğruna çabalamalı, hatta gerekirse savaşmalıyım! Peki ya ikinci önemli soru: Ya inandığım değerler doğru değilse, ya yanılıyorsam? İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer.İnandığım değerlerin en doğru şey olduğunu düşündüğüm bir zamanda bir dost eli ile yanlışımdan dönme fırsatı yakaladım. Benim için aydınlanma o tarih itibari ile başlamıştı. Daha çok sorguluyor, daha çok okuyor, daha da önemlisi aklımı, emanet ettiğim o pis ellerden geri alıyordum. Ama bu yetmezdi. Sadece kendimi yetiştirmem, öğrendiklerimin bende kalması olmazdı. Girdiğim derslerde, öğrencilerime, hocalarıma, beraber yemek yediğim, aynı tastan su içtiğim arkadaşlarıma da anlatmam gerekirdi. En çok sevindiğim şey ise, anlattıklarım sayesinde bir kaç kişi de olsa, insanları kazanmış olmamdır. Yanlış anlaşılmasın! Benim gibi düşünen insanlar kazanmaktan bahsetmiyorum. Soru soran, akleden insanlar kazanmaktan bahsediyorum.Öğretmen olmak, birilerine bir şeyler anlatmak çok güzel. Ama asıl güzel olan, okulun ilk günü anlamsızca sırasında oturan o çocuğun, dönem sonunda okuyan, niçin orada olduğunu bilen, her hali ile teşekkür edercesine sizi, sizin silahınızla, akıl ile köşeye sıkıştırmaya çalışan evlatlar, kardeşler yetiştirmektir. Öğretmen olan arkadaşlara naçizane tavsiyem, bırakın ezberlenmiş cümleleri. Önce kendiniz için soru sorun, cevabınızı zaten yetiştirdiğiniz evlatlardan alacaksınız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder