8 Mart 2016 Salı

Yalnız Bir Savaşçı (Hikayenin Devamı Yollarda)

O gece. Hayatımın nasıl şekilleneceğini bilmediğim ve belki de hayattan alacağım ilk ders olacak olan o büyük anın yaşanacağı o gece. Ben babamın kolları arasında sessizce gecenin içine dalmışken bir yandan hiç anlamadığım seslerle bir şeyler anlatan televizyonu duyar bir yandan uykunun beni çağıran sıcak kollarına kendimi bırakırken bir telefon çaldı bütün bu durgunluğu yırtan bir sesle. Ben yerimden bile kalkmadım babam açtı sadece evet tamam geliyoruz dedi ve ben ne olduğunu anlamadığım bir serüvenin içine daldım habersizce. Babam bir çanta hazırladı beni de aldı hadi gidiyoruz dedi. Çıktık yola ben yolda yarım kalan uykuma devam ediyordum hiçbir şeyden habersizce. Biri daha var arabada yakından tanıdığım babam almış belli ki yanımıza ve o uzun yola çıktık beklemeden. 

Gece çok karanlık sessiz sadece motorun sesi arabanın içine dolan ve ben gözlerimi açıyorum camdan dışarı bakıyorum geçen yol çizgileri sessiz ağaçlar ve öylece bekleyen bir yol beni. Sonra adımı görüyorum bir binanın üzerinde ve yanımızdaki amca söylüyor bak senin için bina yapmışlar, seviniyorum hiçbir şeyden habersiz.

Sabaha karşı daha gün ağarmamış gece gündüz arası bir zamanda varıyoruz dolanbaçlı yollardan geçerek köye ve kimse uyanmamış daha uykuda bir ben ayaktayım bir babam bir de o amca yanımızda. Kocaman kapının ardından geçiyoruz. Babam soruyor annemi diyor oradakiler daha yeni uyudu uyusun birkaç saat. Ve biz çıkıyoruz merdivenlerden yukarıya. Bir odanın içindeyiz, çıkarken yukarıya gördüm onu üstünde beyaz bir örtü karnında bir bıçak, hep oturduğumuz odanın kapıları kapalı sonuna kadar sokmazlar kimseyi içeriye ve biz de giremiyoruz o gizemli odaya bekliyoruz sabah olsun gün ışısın diye.

O koca kapılar sonuna kadar açılmış duruyor ve ortada bir tabut herkes uzağında sanki yalnız bir yolcu gibi bekliyor orta yerde. Annem kenarda bir yerde durmuş ağlıyor belli ki çok ağlamış gözleri şişmiş kanlı beni bile görmüyor kimseyi görmüyor sadece gözlerinden akan yaşları siliyor sessizce ağlayarak. Ben orada tek başımayım kimse yok yanımda hani okuduğum kitaplardaki gibi yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot gibi tek başıma bir mücadele içindeyim. Karşımda o koca tabut ve ben yolun orta yerinde durmuş öylece ona bakıyorum. Kimse bakmıyor bana ve ben de görmüyorum kimseyi annemden başka. Çünkü ağlıyor annem ve annem ağlayınca benim için yanıyor. Ben bir anneme bir ortada duran tabuta bakıyorum bir anlam veremiyorum.


Meğer ne büyük dersmiş o an şimdi anlıyorum. Hayat dediğin şey bir yerde bitiyormuş da gidenlerin ardından kalanlar ağlıyormuş sanki hiçbir şey yokmuş gibi. Ölüm dedikleri şey buymuş demek ki ve daha on yaşında bir çocuk olan ben ölüm denilen bu sonu çok erken öğreniyorum. Hayat bundan sonra böyle mi olacak diye düşünüyorum böyle hüzünlü böyle acı böyle yalnız! Kim bilebilir ki ölümün olduğu bu dünyada daha ciddi ne olabilir ki diyor televizyonda bir ses yıllar sonra ve ben tekrar tekrar hatırlıyorum ölümün olduğu bu dünyada daha ciddi ne olabilir diye ve mutlu olmak varken mutsuz olmanın niye bu kadar revaçta olduğunu bir türlü çözemeden yaşayıp gidiyorum işte…

4 Mart 2016 Cuma

Hakkını Ver Hayatın




  Mutlulukla hüznün bir farkı yok aslında. İkisi de hoşuna gider insanın, farklı anlamlar yükleriz sadece. Çok gülerken gözyaşı döktüğün olmadı mı hiç. Ağlarken hüngür hüngür, çok feci ağlarken, artık ağlamanın uç noktasına uzanıp kahkahalara katılıp gitmedin mi. O ince çizgiyi hiç hissetmedin mi. 


  Ne kadar çok renk var değil mi ortalıkta. Bir sarı arıyorum etrafımda bulamıyorum, hep başka sarılar görüyorum. Otlara bakıyorum, aynı kökten iki ot ikisi de yeşil ama ikisi de o yeşil değil. Nasıl olur da bu kadar güzel olur her şey. Bir şey ile her şey arasındaki kalabalıklığı seyreltmek lazım.


  Sevdiğin bir insanın yüzüne kaç kere bakabilirsin, yüz aynı yüz, her seferinde her gözgöze gelişinde farklı bir yüz. Aynı ile farklının arasını nasıl ayırabilirsin.


  Hayat çok güzel görmeyi, yaşamayı, lezzetleri tatmayı bilene. Bir Nazım şiiri okunurken, kendini Nazım’ın yerine koyduğunda aldığın haz ile kaydıraktan hıphızlı kayarken içinin hop etmesindeki hazzı ayırt edemezsin. Peki ya taze sıcacık ekmeği kokladığında duyduğun o çocukluğunun, egosuzluğun, saflığın kokusu… Onsuz olabilecek misin.
Yaşamayı bil ki yaşam da sana gelsin.

1 Mart 2016 Salı

Din "isyankar"dır!

   Din isyankardır. Neden mi? bir örnek gösterin ki görevlendirilmiş bir peygamber, bir elçi kurulu düzene isyan etmesin,boyun eğsin, atalarının dinini elinin tersiyle yıkıp devirmesin. İnananlar için en son din olan İslam ve Muhammet Peygamberden örnekler verelim: Muhammet Peygamber babasının dedesinin dinine mi tabi idi? Çok sevdiği amcası gibi putlara mı tapıyordu? Ya da ailesi böyle inanıyor diye susup oturmayı mı tercih etti? Elbette hayır. O ve bir avuç inanan halkına hak olanı anlatmaya çalıştı. Hem de bunu canı ve doğduğu toprakları kaybetme pahasına göze aldı. Şimdiki tarikatlar/ cemaatler gibi, şu kadar tespih çek, şu kadar rekat namaz kıl, şu kadar sayfa(anlamadığın halde) Kur'an oku ki sevap kazanasın diye eve kapatmadı insanları. Aksine, halkı bu kadar bilinçsizken bile hadi uyanın ve ayağa kalkın, atalarınızın inandığı dini inkar edin ve doğruya gelin diyerek onları uyardı. Dışarı çıkın ve insanlara hakkı anlatın, toplumu düzeltin ve şirkten uzak durun, aklınızı kullanın, doğruyu bulun ve doğruya iletin dedi. Ancak biz O'nu ve Kur'an'ı hiç anlamadık. Evlerimize kapandık, hiç anlamadığımız bir dille ibadet edip cenneti garantilemeyi hesapladık. O kadar ki Allah'ın mesajından öyle uzaklaştık ki tıpkı cahiliye dönemindeki gibi kulaklarımızı, gözlerimizi, dilimizi doğruya kapattık. Çoğunluğa uyup yanlışa gittik. Oysa Kur'an çoğunluğun yaptığının yanlışa sürükleyeceğini pek çok ayetinde açıklıyor. Beni en çok etkileyen ayet ise  En'am 116" Yeryüzündeki çoğunluğa uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar."Şimdi arkadaşlarım, kardeşlerim bunu bilip de çoğunluğun gittiği yoldan yanlış olduğunu bile bile nasıl gidelim, nasıl onlara uyalım. Haddim olmayarak sizi uyarıyorum aklınızı kullanın ve ayağa kalkın. Bu kurulu şirk düzenine isyan edin. Allah'ın ve peygamberlerin adını kirleten şeytan uşaklarından kurtarın hem kendinizi hem de toplumumuzu. Kulaklarınızı, gözünüzü ve gönlünüzü doğruya açın. Size çok ihtiyacımız var. Akılla ve sevgiyle kalmanız dileğiyle.